Vaktiyle, Hafik ilçesinin Sofular köyünde Hızır adında bir genç varmış. O zamanlar bu köyün halkı Alevi imiş. Zamanla yoldan çıkmışlar. Onların bu durumunu beğenmeyen Hızır, köyden ayrılmaya karar vermiş, çıkmış yola. Ha şurası, ha burası derken Banaz’a kadar gelmiş. Pir Sultan’ın yanına azap durmuş. Sonra da müridi olmuş. Aradan seneler geçmiş, bir gün Hızır:
“Pirim, demiş; Sen herkese himmet ediyorsun, herbiri çeşitli makamlara geçiyor, ne olur, bana da himmet et, büyük adam olayım, ben de bir makama geçeyim.”
Pir Sultan şöyle bir düşündükten sonra gülümsemiş. “Ulan Hızır ben dua ederim, belki sen de büyük adam olursun; Hatta paşa, vezir de olursun ama, sonunda gelip beni astırırsın.”
Yine de duasını eksik etmemiş. Hızır İstanbul’a gidip saraya girmiş .Ağa, Kapıcıbaşı, Paşa, Beylerbeyi derken vezir olup Sivas valiliğine atanmış. Pirini unutmamış, haber gönderip huzuruna getirtmiş. Hürmet, izzet, ikram derken bir hayli de sohbet etmişler. Yemekte mükellef bir sofra donanmış. Pir Sultan yiyeceklere şöyle bir bakıp hemen geriye çekilmiş. Paşa şaşırmış.
“Birşey mi oldu pirim?”. Pir Sultan, “Hızır, demiş; Bu yemeklerde zina kokuyor. İçinde yetim hakkı var, sen bunları haram para ile yaptırmışsın.” Hızır Paşa “Yok pirim” dediyse de dinletememiş. Ama bir hayli de içerlemiş. Pir Sultan biraz daha ileri gidip, “Bunları ben değil, köpeklerim bile yemez. İstersen çağırayım da gör” demiş. Hemen ünlemiş, köpekler anında gelmişler. Bir tepsiye haram yemek, bir tepsiye helal yemek konmuş. Önce haram yemekler getirilmiş .Köpekler şöyle bir koklayıp geri geri çekilmişler. Arkasından helal yemeklerle dolu tepsi gelmiş. Köpekler onu da kokladıktan sonra, kuyruklarını sallaya sallaya yemeye başlamışlar. Bu hakarete çok kızan Hızır Paşa, hırsını yenemeyip pirini Toprakkale’ye hapsettirmiş.
Eh… Ne de olsa piri. Hırsı geçince bir bahane ile affetmek istemiş. Zindandan çıkartıp demiş ki:
“Bana içinde Şah’ın adı geçmeyen üç deyiş söylersen seni affedeceğim. Yok, söylemezsen kendin bilirsin” Pir Sultan “Peki öyleyse” deyip tezeneye şöyle bir dokunmuş ve,
“Açılın Kapılar Şah’a Gidelim”,
“Kul Olayım Kalem Tutan Ellere” ve
“Karşıda Görünen Ne Güzel Yayla” adlı değişleri okumuş.
(Tüm değişlerde Şah’ın adı defalarca geçiyor)
Pirini affetmeye hazırlanırken, onun hemen her fırsatta Şah’ı anması Hızır Paşa’yı çileden çıkarmış. Ne söylediğini, ne yaptığını bilemez hale gelmiş. Yanındakilere emretmiş:
“Asın bunu”.
Hızır Paşa Bizi Berdar Etmeden
Açılın Kapılar Şaha Gidelim
Siyaset Günleri Gelip Çatmadan
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Bunda bilmeyeni bildirirler mi
Eli bağlı namaz kıldırırlar mı
Yoksa Şah diyeni öldürürler mi
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Aslımız Muhammet kıyman cellatlar
Üstümüzde bite davacı otlar
Ölüm Allah emri ya eziyetler
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Her nereye baksam yolum dumandır
Pirim bana küfür etse imandır
Zincir boynum sıktı halim yamandır
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Sağlıklı mı ola dostun illeri
Karşıda görünen tozlu yolları
Şah’tan elçi gelmiş dem bülbülleri
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Güzel Şah’ım çıktı m’ola köşküne
Can dayanmaz gayretine müşkine
Seni beni Yaradan’ın aşkına
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Kapısı yok bacasından bakarım
Gözlerimden hasret yaşı dökerim
Şah’a giden bir bezirgan tutarım
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim
Pir Sultan Abdal’ım güzel Şah canım
Ağlamaktır benim demim devranım
Arşta melek yerde çeşm-i efganım
Açılın Kapılar Şah’a Gidelim